İnsancıl psikologların yazılarında en sık rastlanan ortak nokta, insanların kendileri hakkında ne düşündüğü konusudur. Araştırmaların çoğu, öz saygıyla kendilik kavramı arasında bir ayrım yapar. Kendilik kavramı, kişisel özelliklerimizi nasıl gördüğümüzdür. Öz saygı ise kendilik kavramımızı nasıl değerlendirdiğimize bağlıdır.
Günlük konuşmalarımızda kendine saygı duymak terimini çok kullansak da araştırmacılar bu kavramı belirleyip ölçmeye çalışırken bazı zorluklarla karşılaşırlar. Bu zorluklardan biri, kendimizle ilgili hissettiklerimizin durumdan duruma göre değişmesidir. Ancak duygularımızdaki bu dalgalanmaları kendimize duyduğumuz saygıyla karıştırılmamalıdır. Bazı psikologlar bu iniş çıkışlara kendine değer verme duyguları derler.
Kendine duyulan saygı ise, daha kararlı öz değerlendirmelerle ilişkilidir. Bazı insanlar, kendilerini daha olumlu değerlendirmeye yatkındırlar. Bu bireyler zor bir durumla karşılaştıklarında bile genel olarak kendilerini severler. Bu insanların öz saygıları yüksek çıkar. Bazı insanlar ise, çoğunlukla kendilerini olumsuz değerlendirirler. Ancak, bu insanların öz saygıları düşük olsa da bazen yaptıkları şeylerden hoşnut kalırlar. Böyle insanların, kendilerine duydukları güvenleri düşüktür.
Kişilik araştırmacılarının yaşadığı diğer bir zorluk da genel ve öz saygı arasındaki farktır. Çok az insan kendini her konuda yeterli, ya da kötü bulur. Hepimiz yetersizliklerimizin farkındayız ve bu konularda kendimize pek güvenmeyiz. Bu nedenle araştırmacılar öz saygıyı, daha özel alanlar dahilinde incelemeyi yararlı bulurlar. Örneğin, araştırmacılar arkadaşlık, dış görünüş gibi konularda kendilerini nasıl değerlendirdiklerini sorabilir. Ancak, genel öz saygınız, bu özel alanlardaki öz saygınızın basit bir toplamı ya da ortalaması değildir. Akademik başarınızın, ya da toplumsal yeterliliğinizin öz saygınızı nasıl etkileyeceği bu alanlara verdiğiniz öneme bağlıdır. Örneğin, matematikte kötü olabilirsiniz ancak kendinizi bu alanlarla ilişkilendirmiyorsanız bu durum öz saygınızı etkilemeyecektir.
Çoğumuzun hoşlanmamasına rağmen, değerlendirme de yaşamımızın bir parçasıdır. Değerlendirme sonucunda hepimiz başarılardan ya da başarısızlıklardan payımıza düşeni alırız. Ancak, herkes değerlendirmeye aynı tepkiyi göstermez. Araştırmalar öz saygının değerlendirmeye nasıl tepki vereceğimizi etkilediğini göstermektedir.
Düşük öz saygılı insanlar, başarılarıyla ilgili olumsuz bir tepki aldıklarında neden cesaretleri kırılır ve güdülenmeleri azalır? Düşük öz saygılı insanlar büyük olasılıkla başkalarından daha başarısız olduklarını varsayarlar. Sonuç olarak, olumsuz geribildirim, öz saygısı düşük insanların kendileriyle ilgili olumsuz değerlendirmelerini çağrıştırır. Geribildirim diğer olumsuz duyguları tetikler, kişiye hatalarını ve eksiklerini hatırlatır. Böylece cesaretleri kırılır ve güdüleri yok olur.
Peki öz saygısı yüksek olan kişilerin başarısızlıktan sonra bile cesaretlerinin yok olmamasını sağlayan şey nedir? Yakın zamanlı araştırmalar, öz saygısı yüksek insanların olumsuz geribildiriminin etkisini ortada kaldıracak stratejiler geliştirdiklerini göstermektedir. Bu stratejilerinin temelinde, başarısızlığa tepki olarak kişinin olumlu özelliklerine odaklanması yatıyor. Olumsuz sonuçlar, düşük öz saygılı insanlara hatalarını, başarısızlıklarını hatırlatırken, aynı geri bildirim yüksek öz saygılı insanlara kendi becerilerini ve başarılarını hatırlatıyor. Örneğin, bir alanda başarısız olduklarında, başka alanlarda ne kadar iyi olduklarını düşünüyorlar. İş hayatında başarısız olduklarında, kendilerine pek çok arkadaşa sahip olduklarını hatırlatabilirler. Ya da futbol maçını kaybederlerse, satrançta ne kadar iyi olduklarını düşünebilirler.
Yüksek öz saygıya ve düşük öz saygıya sahip insanları güdüleyen şeyler farklıdır. Daha doğrusu yüksek öz saygılı insanlar benliğini güçlendirme güdüsüyle hareket ederler. Yani kendisine saygısı yüksek olan insanlar, saygınlıklarını ve toplumdaki imgelerini güçlendirmek isterler. Başkalarının kendileri hakkında olumlu düşünmelerini, kendilerine hayran olmalarını ve iyi bir şey yaptıklarında övmelerini beklerler. Düşük öz saygılı insanlar da böyle olmasını isterler. Aslında hepimiz kendimizle ilgili güzel şeyler söylenmesini, başkalarının bize saygı ve hayranlık duymasını isteriz.
Ancak araştırmalara göre kendine saygısı düşük insanlar gösteriş yapma olanağından yararlanmazlar. Çünkü düşük öz saygılı insanlar kendini koruma güdüsüyle hareket etmektedir. Yani kendilerini toplumun önünde aşağılanmaktan ve küçük düşmekten korumak isterler. İlgi odağı olmak, başkalarından övgü ve hayranlık alma olasılığı demek olabilir; ancak aynı zamanda başarısız olduğumuzda aptal gibi görünmek ve toplumun gözünde komik duruma düşmek anlamına da gelir. Bir seçim yapmak zorunda kaldıklarında düşük öz saygılı insanların kendini koruma gereksinimi, iyi görünme gereksiniminden baskın çıkar.
Kendini koruma gereksinimi, düşük öz saygılı insanların başkalarıyla karşılaştırılmaktan çekinmelerine yol açar. Ayrıca düşük öz saygılı insanlar değerlendirilme sürecinden önce bile bu karşılaştırılma korkusunu yaşarlar. Bir araştırmada üniversite öğrencilerini girecekleri bir sınavdan üç hafta öncesinde ve sınav günü sınavda gösterecekleri başarıyla ilgili kendilerine ne derece güvendikleri değerlendirilir. Yüksek öz saygılı öğrenciler bu süreç boyunca öz güvenlerinin yüksek olduğunu belirtir. Ancak düşük öz saygılı öğrenciler sınav günü yaklaştıkça öz saygılarının azaldığını söyler.
Bazen düşük öz saygılı insanlar iyi olmadıkları bilgisinden kaçınmak için farklı stratejiler uygulayabilirler. Örneğin, düşük saygılı bir tenis oyuncusunun büyük olasılıkla kaybedeceğini düşündüğü bir maç oynayacağını düşünelim. Oyuncu bütün hafta boyunca çalışıp kendini karşılamaya çok iyi hazırlayabilir. Ancak bu oyuncunun kendini koruma güdüsü çok güçlüyse bir başka strateji yani kendini engelleme stratejisine başvurur. Bu stratejide oyuncu maçtan önce hiç çalışmaz kaybedeceği kesindir ama en azından başarısızlığının altında yatan nedenin yeteneksizlik değil yeteri kadar çalışmaması olduğunu söyleyebilir.
Araştırmacılar, kişinin genel öz saygı düzeyini bilmenin o kişinin kendisini nasıl hissettiğini anlamanın tek yolu olmadığını düşünürler. İki kadın düşünelim ikisinin de öz saygı düzeyi yüksek olsun. Birinci kadın her zaman kendisi ile ilgili olumlu düşüncelere sahip ve ne kendisini çok iyi hissettiği de çok kötü hissettiği zamanlar oluyor. İkinci kadın ise kendini genelde iyi hissediyor ancak bazı günler kendini çok iyi hissediyor bazı günler ise çok kötü hissediyor. Bu iki kadının farkı, araştırmacıların belirtiğine göre öz saygı kararlılığıdır. Yani değişik düzeylerdeki öz saygıya ek olarak kişinin kendine verdiği değerin ne sıklıkla ve ne derece değişiklik gösterdiğini de belirleyebiliriz.
Neden bazı insanların kendilerine verdiği değer çok büyük bir dalgalanma gösterirken, bazılarının öz değer duyguları sabit kalır? Araştırmacılar öz saygı kararlılığı düşük olan insanların dışarıdan gelen değerlendirmelere çok önem verdiğini ortaya koymuştur. Düşük kararlılık gösteren insanlar, başkalarının kendilerine gösterdiği tepkilere karşı duyarlıdır. Bu insanlar olumsuz eleştirildiklerinde kendilerini kötü, olumlu eleştirildiklerinde ise iyi hissederler. Yüksek kararlılık düzeyine sahip insanlar kararlarını verirken kendi yapmak istedikleri şeyleri temel alırlar, düşük kararlılık düzeyine sahip insanlar ise başkalarını memnun edecek biçimde hareket etme eğilimindedirler. Düşük karalılık düzeyine sahip insanların kendilerine verdiği değer sürekli değişmektedir. Öz saygı kararlılığı düşük olan insanlar öfke ve depresyon gibi olumsuz duygulara daha duyarlıdır. Ayrıca her gün yaşadığımız ufak tefek sorunlara karşıda daha hassastır.
ABD gibi bireyci kültürlerde insanlar bireyin biricikliğini vurgularken, kolektif kültürlerde insanlar kendilerini büyük bir kültürün parçası olarak görürler. Araştırmacılar bazen ABD gibi bireyci bir kültür ve Japonya gibi kolektif bir kültür arasındaki farklılıkları göstermek için bu ülkelerin deyimlerini kullanırlar. ABD’ de “gıcırdayan tekerleği yağlarlar” deyimi vardır ve bununla kişinin öne geçebilmesi için, sesinin çıkması gerektiğini anlatırız. Japonya’da ise sık sık “yerinden çıkan çiviyi çekiçle vururlar” dendiğini duyarız ki bu da kişinin bireyselliğiyle öne çıkmasının kabul edilemez olduğunu ve bunun olumsuz sonuçlar doğurabileceğini anlatır.
Bu farklı görüşlerin bir sonucu olarak da farklı kültürlerden gelen insanları incelerken öz saygı kavramının yeniden ele alınması gerekliliğidir. Çünkü öz saygı üzerine anlatılan kuram ve uygulamalar büyük olasılıkla sadece bireyci kültürde yaşayan insanlar için geçerlidir. Bu kolektif kültürlerde yaşayan insanların öz saygılarının olmadığı anlamına gelmez. Yani kendilik ve öz saygı duyma gibi kavramların kültürden kültüre değişebildiğini kabul etmeliyiz.
Elif Özdemir
Muhteşem bir paylaşım ve üzerinde çok konuşulmaya değer bir mesele.